Pandemi Etkisi



2020 yılında başlayan ve iki yıl süren pandemi yaş gruplarından, gelir düzeyinden, kişisel koşullardan, yaşanan ülkeden bağımsız olarak herkesi etkiledi. Yaşlılar hareketsiz kaldı, zihinsel ve bedensel performanslarında büyük kayıplar yaşadı, çocuk ve torunlarından uzak kaldı; kronik hastalığı olanların tedavilerinde aksamalar yaşamsal sonuçlar doğurdu, iş gücünde yer alan birçok kişi işini kaybetti. Kısacası her yaş grubu pandemi nedeniyle zarar gördü ancak çocuklar ve gençlerin yaşadığı kayıplar ülkelerin geleceği açısında büyük önem taşıyor. 

Dünya Bankası Gelişmekte Olan Ülkeler Baş Ekonomisti Norbert Schady yakın zamanda yaptıkları araştırmanın sonuçları yaşanan kaybın ülkelerin geleceğini gölgeler nitelikte olduğunu ortaya koydu.

İnsan sermayesi

İnsan sermayesi en genel tanımıyla insanın sağlığı ve bedeninden oluşur. Bu sermaye öğrenme, sağlık davranışları ve sosyal-duygusal gelişim (duygusal zekâ) özelliklerini içine alır. Erken yaşta kazanılan bu özellikler, bireyin hayatın daha sonraki evrelerinde ulaşacağı başarı düzeyini belirler. Bu açıdan bakıldığında pandeminin tüm dünyada çocuk ve gençlerin gelişimine çok ciddi zarar verdiği görülüyor. Çünkü insan sermayesi birikime dayanır ve dönemler halinde gelişir. Bir sonraki aşama, bir önceki dönemin üzerine inşa edilir. Hayat döngüsünden bir parça eksik olunca, bir sonraki gelişimin kendi normal akışında devam etmesi beklenemez. Entelektüel ve zihinsel düzeyde hayat içinde ortaya çıkan bir soruna bakıldığında, bir önceki dönemin izi görülür.

İnsan sermayesi birikiminin hızı, erken çocukluk döneminden başlayarak hayatın ilk yıllarında çok diktir. Çalışma hayatına başladıktan sonra yavaşlar ve plato çizer. Hayatlarının ilk çeyreğini yaşayan çocukların ve gençlerin, insan sermayelerini yapılandırdıkları dönemin pandemiye denk gelmesi telafisi güç olumsuz sonuçlar doğurmuştur.

 

 

İnsan sermayesinin oluştuğu dönemde, doğumdan beş yaşına kadar olan süre, 6–14 yaş ve 15-24 yaş olmak üzere, üç kritik hayat basamağı vardır. İlk beş yaş dönemini de üç yaş altı ve üstü olarak ikiye ayırmak gerekir. Pandemi döneminde ilk üç yaş içinde gerekli olan aşıların yapılması önemli ölçüde aksamıştır. Benzer şekilde sağlıklı gelişim için gerekli olan beslenme de aksamıştır. Orta gelir düzeyindeki ülkelerde (OGDÜ) zaten yetersiz olan hizmetler aksamış, okul öncesi eğitim uzun süre durmuştur. Bu çocuklara verilmesi gereken hizmetlerin durması veya ciddi düzeyde yavaşlaması bu yaş grubunun, ilerde bedelini ödeyeceği ölçüde zarar görmüştür.

Bir sonraki yaş grubu olan 6-14 yaşlarında gerçekleşecek zihinsel gelişim, bu çocukların eğitim ve iş hayatlarında ne kadar ileri gideceklerinin temelini oluşturan dönemdir. Bengladeş’te iki yaş çocuklarıyla ilgili 2019 ve 2022 yıllarında toplanan veriler, pandemi dönemindeki gelişim kaybını açık bir şekilde ortaya koymuş ve bu konudaki endişeleri doğrulamıştır.

Pandemi döneminde gelişmekte olan ülkelerde 1 milyar çocuğun bir yıl veya daha fazla süreyle eğitimden yoksun kalmıştır. Bütün dünyada ülkeler okuldan uzak geçen süreyi telafi etmek için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Türkiye’de MEB ve üniversiteler uzaktan eğitim konusunda var olan imkanlarını seferber etmiş olmasına rağmen; ağ ortamına ulaşım, akıllı telefon veya tablet sayısının sınırlı olması, öğretmenlerin ve öğrencilerin bu tür bir uygulamaya hazırlıklı olmaması nedeniyle beklenen sonucu vermemiştir.

Gerçekçi olmak gerekirse, hibrit veya uzaktan eğitim konusundaki bütün gayretlere rağmen, özellikle çocukların kazanımı sıfıra yakın olmuş ve bir de üstelik bildiklerini unutmuşlardır. Örneğin, 7-8 yaşında toplama ve çıkartmayı öğrenen çocuk, öğrendiklerini unuttuğu için, iki yıl sonra bölme ve çarpmayı öğrenmesi imkânsız olmuştur. Eğitim birbirinin üzerine eklenen bir süreç olduğu için, bir basamağı atlayıp diğerine geçmek mümkün değildir.

Benzeri bir boşluk Türkiye’de 1970 yıllarında yaşanmıştır. Bu yıllarda üniversiteler, ideolojik çatışmaların fikir düzeyinden çıkıp silahlı şiddet eylemlerine sahne olması nedeniyle sık sık tatil edilirdi. Bu çatışmaların en şiddetli olduğu fakülteler ise, geleceğin öğretmenlerinin yetiştiren eğitim enstitüleriydi. Dört yıllık süre içinde sayılı gün eğitim yapılan bu kurumlarda öğrenciler, yöneticiler ve hocalar çaresiz kalmıştı. 1974 Yılında I.Ecevit Hükümeti bu konuda radikal bir adım atarak konuyu çözdü. 15 Gün hızlandırılmış eğitim verilerek bütün öğrenciler mezun edildi ve öğretmen olarak atandı. Yüreği vatan sevgisiyle dolu, sağ veya sol ideoloji çerçevesinde sarsılmaz inanca sahip, ancak temel eğitim ve bilgiden yoksun bu grup, öğretmen ve yönetici olarak emekli oluncaya kadar Türkiye Milli Eğitim sistemi içinde kaldı ve öğrenci yetiştirdi. Bugün belirli yaş gruplarında gördüğümüz temel bilgi eksikliğinin nedenlerinden birinin sebebini bu olduğunu düşünülebilir.

Ne Eğitimde ne İşte ne Yetiştirmede (NEİY)

Gençler açısından daha farklı kayıplardan söz etmek gerekir. Dünya Bankasının yaptığı araştırma işgücüne katılımın düştüğünü göstermiştir. Bu düşüşün gençlerin eğitime devamı nedeniyle gerçekleştiğini düşünmek doğru değildir. Çünkü bu sürede iş gücüne katılanların niteliği ve aldıkları ücret daha düşük olmuştur. Bütün dünyada NEİY (ne eğitimde, ne işte, ne yetiştirmede) sayısında büyük artış olmuştur. Örneğin Pakistan’da pandemi öncesine kıyasla 1.6 milyon daha fazla battal genç ortaya çıkmıştır.

Türkiye’de ne işte ne eğitimde ne de yetiştirmede olmayan gençlerin sayısı pandemi öncesinde de çok yüksekti. 2019 Yılında yapılan araştırmada 15-24 yaşarasındaki gençliğin üçte birinin üretim ve sosyal yetilerini geliştirici mekanizmaların dışında olduğunu ortaya koymuştu. Bir toplumda gelecek ‘yaşam tarzının taşıyıcıları olan bu yaş grubunun işsiz ve aylak olması, orta sınıfın ortasına yerleştirilmiş bir saatli bombadır. Üretim sürecinden kopuk boş gezen bu topluluk rant çarkına ancak aileleri aracılığı ile bağlanır. Sosyolog August Thalheimer’in ‘sosyal moloz’ olarak nitelendirdiği bu grup; ırkçı, milliyetçi, mukaddesatçı ve şiddete yatkın eğilimleriyle toplum içinde patlamaya hazır büyük bir tehdittir.

 

Pandemi sonrası iyileşme sürecinde de birçok ülkede büyük eşitsizlikler mevcut. Ekonomik gelişmenin ana belirleyicisi olan insan sermayesi, bu sermayenin çok güçlü olduğu Finlandiya’da bile düşmüşken, OGDÜ çok daha fazla zarar görmüştür. Aradaki farkı kapatması gereken bu ülkeler, pandemi nedeniyle daha fazla geriye itilmiştir.

Konu birey düzeyinde ele alındığında, her bir yıllık eğitim eksikliğinin, yaşam boyu gelir düzeyinde yüzde yirmiye varan kayba neden olduğu bilinmektedir. Hayata zaten en geriden başlayan bu çocukların aradaki farkı kapatması imkansıza yakındır. Bu toplum sosyolojisi açısından patlamaya hazır bir başka saatli bombadır. Örneğin araştırmanın yapıldığı Chad’da bu kohort 2050 yılında işgücü nüfusunun yüzde doksanını oluşturacaktır. Genç nüfusa sahip ülkemiz için de durum farklı değildir

Çözüm

Dünya Bankası Gelişmekte Olan Ülkeler Bölümü bu amaçla gecikmeden iki adım atılmasını önermektedir.

Birinci adım insan kaynağını geliştirmek için hemen yapılması gerekenlerdir. Bunların başında iyileşme süreci için yapılacak kısa sürede atılabilecek adımlar vardır. İlk adım müfredatı yeniden gözden geçirmektir. Çünkü çoğu OGDÜ’de müfredat aşırı yüklüdür. Bu düzenlemeler yapılmazsa çocuklar okula döndüğünde ve dersleri anlamakta zorluk çektiklerinde, muhtemelen altı ay içinde eğitimi terk edecekler ve sorun daha da ağırlaşacaktır. İnsan kaynağının gelecekte düşmeye devam etmemesi ve bunu telafi etmek için daha yüksek bedel ödememek için ciddi düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu nedenle geliştirilmek istenen becerilere öncelik vermek gerekir. Bunun için büyük maddi kaynağa ihtiyaç yoktur. 2025 Yılında işgücüne katılacak olanlar için, var olan programların kapsamı genişletmek, örneğin katılan öğrenci sayısı veya programın yoğunluğu artırmak, çözümlerden biri olabilir.

İkinci adım sistemde yapılacak daha geniş çaplı değişikliklerdir. Alınacak sosyal önlemlerle programın etkisi güçlendirilebilir. İhtiyaç içindeki hanelere verilen maddi yardım veya yardımdan yararlanan hane sayısı artırılabilir. Birçok ülke pandemi döneminde çeşitli destek programları uygulanmış ancak koordinasyon eksikliği, alınan sonucun etkisini azaltmıştır.

Olumlu örnekler arasında düşük gelir düzeyindeki ülkeler olarak kabul edilen Batı Afrika ülkeleri vardır.  Bu ülkeler ebola salgını sırasında edindikleri deneyimi, covid pandemisine yansıtmış ve bu süreci daha iyi yönetmişlerdir. Diğer taraftan Finlandiya gibi kamu yönetim standardı yüksek olan bir ülkede uzun yıllardır çeşitli afet senaryolarının hazırlığı yapılır. Bu ülkede üç gün elektrikler kesilirse, pandemi olursa vb. durumlar için her ay düzenli toplantılar yapılır ve yöneticilere tavsiyelerde bulunulur. Bu senaryolardan biri olan pandemi gerçekleştiğinde, stoklanmış olan maskeler ilk günden itibaren dağıtılmıştır.

Günümüzde Kuzey Afrika’dan botlarla Avrupa’ya ulaşmaya çalışan, Güney Amerika’dan ABD’ne PanAmerika oto yolunu ve çölü yürüyerek geçmeye çalışan, her şeylerini geride bırakmış insanlar var. Yeterli yatırımlar yapılmadığı için yola çıkan bu insanların beklentisi sadece daha iyi bir hayattır. Bu insanların beklentisi olan insanca hayat; beslenme, sağlık ve eğitim konusunda yapılacak yatırımlarla kolayca karşılanabilir. Birçok OGDÜ’nin sahip olduğu kaynaklar, siyasi istikrarsızlık ve yozlaşma nedeniyle ihtiyaç duyan insanlara yansımamakta ve durum giderek daha da kötüleşmektedir. Dünyanın bileşik kaplar gibi, büyük bir etkileşim içinde olduğu düşünülürse, gelişmiş ülkelerin refah ve huzurlarının sürdürülebilir olması, bu ülkelerdeki koşulların iyileşmesiyle mümkündür.

Sonuç

Önümüzde iklim şoku, savaş, kıtlık gibi yaşanmasının sürpriz olmadığı krizler bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerin tanımladığı 55 afet türünün 21 tanesi ülkemiz için geçerlidir. Bu nedenle afetlerin felakete dönüştürmemesi için bütün ülkelerin bu pandemiden her alanda öğrendiklerini gelecekte kullanmak için hazırlık yapmaları gerekir. Eğitim bu alanların başında gelir. Okullar birkaç gün içinde tatile girecek. İmkânı olan aileler çocuklarının bu dönemde kaybettiklerini telafi için özel bir çaba içinde olmalıdır. Halk çocuklarının açığını kapatmak ise Milli Eğitim Bakanlığına düşen bir görevdir. Çünkü bu dönemde kaybedilmiş olan öğrenme kaybı, ülkenin entelektüel sermayesi üzerinde yıkıcı bir etki yaratacaktır. Teknolojinin üstel büyüme hızı göz önüne alındığında, buna ucundan yetişmek mümkün değildir.

Prof. Dr. Acar Baltaş
  • Makaleyi Paylaş >
© BALTAS 2020 Tüm hakları saklıdır.