SEÇİLMİŞ YAZILAR

Motivasyon Ticareti

Prof. Dr. Acar Baltaş

1993 yılında Türkiye’ye ilk kez "stres" kavramını ve bunun sağlık üzerindeki istenmeyen sonuçlarını anlatırken, üzerinde durduğumuz konulardan birisi de "olumlu düşünce"ydi. Her ne kadar olumlu düşünce ve "iyimserlik" anlamdaş kavramlar olmasa da, bugün artık bu iki kavramın, hem günlük dilde, hem de birçok yayında sık sık birbirinin yerine kullanılmakta olduğunu görmekteyiz. Seksenli ve doksanlı yıllar boyunca, olumlu düşüncenin insanların hayat kalitesi üzerindeki yapıcı etkilerini anlatmak için büyük çaba harcadık. Ancak günümüzde olumlu düşünce ve iyimserlik üzerine (arada bir fark gözetmeksizin) büyük bir endüstri oluşmuş durumda.

Motivasyonel konuşmacılar yazdıkları kitaplarla, konuşma davetleri alıyor, konuşmada kitaplarını ve varsa diğer ürünlerini pazarlıyor. Eğilimlerini yakından izlediğimiz ABD pazarında, "über guru"lar, doğrudan alanlarıyla ilgili olmayan ürünleri de, pazarlama etkinliklerinin içine almakta sakınca görmüyorlar. örneğin Tony Robbins web sitesinde ve seminerlerinde "destek beslenme ürünleri veya cep telefonlarının zararlı etkilerinden koruduğunu iddia ettiği Q Link" adlı bir aksesuar pazarlamaktadır.

Türkiye’de Remzi Kitabevi veya D&R’larda kişisel gelişim ve motivasyon bağlamında Temmuz 2010’da 2500’den fazla kitap vardı ve bunların 300 tanesinden fazlası son bir yıl içinde yayınlanmıştı. Bu kitapların yarısına yakını daha önce kitap yazmış veya yazmamış Türk yazarlara aitti. Bir elin parmağını geçmeyecek sayıda, sağlam bir psikoloji veya psikiyatri eğitimine sahip olanları bir kenara bırakacak olursak, bu kitapların tümü, insan davranışı ve insan fizyolojisi konusunda hiçbir bilimsel altyapıya sahip olmayan kişiler tarafından kaleme alınmıştı. Konunun ironik bir boyutu da, bu kişilerin tamamına yakınının, kariyerlerinin bir noktada tıkanmış olmasıdır. Böylece kendi hayat başarısızlıklarından, başkalarının hayatlarında başarı hikayesi yaratmaya yönelmek kimseye garip gelmemektedir.

Her Bedene Uyan çözümler

"Başarının bir modeli vardır ve bu modeli taklit eden, uygulayan herkes başarılı olur" şeklinde özetleyebileceğiniz sloganlar veya "kuantum sıçraması" ile düşünce yoluyla insan hayatında aşılamayacak hiçbir engel olmadığını savunanların temeldeki ortak özelliklerinden biri eğitimsiz olmalarıysa, diğeri de sürekli gülmeleri, hiç durmadan konuşmaları ve ezberledikleri klişeleri tekrarlamalarıdır. Dikişsiz konuşma, astroloji konusundaki uzmanların(!) da en önemli özelliğidir. Bu durum aklıma, kime ait olduğunu bilmediğim bir sözü getiriyor. "Eğer birisi sürekli gülümsüyor(ve hiç durmadan konuşuyorsa) muhtemelen çalışmayan bir şeyi satmaya çalışıyordur"

Hiç şüphesiz olumlu düşünce ve buna eşlik edecek olumlu tutum, insanın hayat doyumunu artırır. Olumlu düşünce, değiştiremeyeceğimiz olmuş olana ve geçmişe odaklanmak yerine, değiştirebileceğimiz olacak olana ve geleceğe odaklanmaktır. çünkü enerjimizi nereye koyarsak hayat orada gelişir. Hiç şüphesiz iyimserlik insanı daha sevimli kılar. Hiç şüphesiz çevremizdeki ve dünyadaki güzel şeylere odaklanmak, yanlışları düzeltmek için bize güç ve cesaret verir. Ancak unutmamak gerekir ki, doz zehirdir. çünkü iş hayatına, özellikle finans alanında gerçekçi olmayan bir iyimserlik, (tedbirsiz iyimserlik)hâkimdir. ABD’den ithal ettiğimiz bu tutum, 2001 yılında Türkiye’deki 2008 yılında da ABD’deki ekonomik krize neden olmuştur. İş hayatının içinde yer alan ve onu yöneten üst düzey yöneticilerin tedbirsiz iyimserliği, onları riskleri, olumsuz gelişmeleri ve haberleri göz ardı etmelerine ve düşüncesizce davranmalarına neden olmuştur.

Sadece Türkiye’de değil, bütün Dünya’da motivasyon ticaretinin patlaması temel bir kabule dayanır. "Düşüncemiz davranışlarımızı kontrol ettiğine göre, insanların düşüncelerini değiştirebilirsek davranışlarını da değiştirebiliriz". Bu "kabul1ün sorgulanmadan mutlak bir gerçek olarak ele alınması ve uygulanmaya koyulması akıl çağı döneminde bir "akıl dışı çağ" döneminin başlamasına neden olmaktadır.

İyimserlik Enflasyonu

Benzer durum ABD’de 2005-2009 yılları arasında yaşandı. Daha önce 2000 yılındaki "dot com" çöküşünden sonra piyasada 2002 yıllarından sonra başlayan aşırı iyimserlik, Dünya’nın finans merkezi ve kapitalizmin kalesinde de sistemi kontrol etmesi gereken kişi ve kurumlarda, daha sonra açıklamakta zorluk çektikleri bir aymazlık ve "durumun olduğu gibi gideceği" kabulü vardı. İşin en ilginç yönlerinden birisi de, derecelendirme kuruluşlarının da aynı anafora kapılarak, kör iyimserliğin parçası olmayı seçmiş olmalarıydı.

Bu boyuttaki tedbirsiz iyimserliğin temelinde, her şeyden önce büyük şirketleri yönetenlerin, kendilerini her türlü olumsuz habere kapatacakları sanal bir dünyada yaşamaları vardı. Motivasyonel konuşmacılar tarafından beslenen dünya görüşleri ve şişirilen egolarıyla CEO denilen bu kişiler, Dünya’nın ve ABD’nin gerçeklerinden kopuk yaşıyorlardı. örneğin Lehman Brothers’in başkanı Leo Gregory kendini ‘’duygusal’’ bir insan olarak tanımlıyor ve kararlarında iç güdülerinin (instinct) yol gösterdiğini söylüyordu. Aynı dönemde Lary King programına konuk olan Tony Robbins’in finans dünyasının en tepesinde yer alan 10 yöneticiye 16 yıldır yol gösterdiğini anlatıyordu. İpotek (Mortgage) ve hedge fon denilen yatırım araçları üzerine kurulu finans endüstrisi, varsayımlar üzerine hayali değerler üretiyor, gerçekte olmayan bu değerleri, yeniden değerlendiriyor ve bunları Rhond Byrne’in ‘’Sır’’rındaki ‘’çekim yasası’’ anlayışına göre yönetiyordu. Basitleştirerek özetlersek, beş yıldan fazla finans dünyasına egemen olan anlayış "içgüdüler"e dayanıyor ve "iyi düşünürsen iyi olur" beklentisiyle yönetiliyordu. Bugünden bakınca, inanılması güç olan bu durumun adına tedbirsiz iyimserlik değil, kör iyimserlik demenin daha doğru olacağı aşikârdır.

Kurumsal Hayatta Motivasyon

Gerek şirketlerin yaptıkları dönemsel veya yıllık toplantılarda, gerekse radyo ve televizyonda, psikoloji ve tıp mesleğinin dışından gelerek kendilerine bu alanda "iş bulan"lar tarafından konserve edilmiş, motivasyon konuşmaları ve programları sunulmaktadır.

Sunucunun, "Eller havaya", "haydi hep beraber", "daha kuvveli bağırıyoruz", "şimdi kuvvetli bir alkış", nidalarıyla çınlayan bir salonda katılımcılar, "çekim yasasının" yarattığı bir tümgüçlülük(omnipotans) duygusunu yaşarlar.

Daha çok satış örgütlerinin muhatap olduğu bu konserve programlarda katılımcılar, çevrelerinde yaratılan havaya uyarak, bazıları başlangıçta akılları yatmasa da, bu gösterinin bir parçası olmakta ve toplantının sonunda kendilerini "çok iyi" ve "güçlü" hissetmektedirler. Ancak katılımcıların bazıları bir saat sonra, büyük çoğunluğu ise ertesi gün, birbirlerine "kendilerini neden iyi hissettiklerini" sormakta ve aldatılmışlık duygusu yaşamaktadırlar.

Yönetim bir bilim değildir ancak çeşitli bilimsel disiplinlerden yararlanır. Yönetimin tıp ve psikoloji alanındaki bilgilerden yararlanması ve bunu bir miktar matematik ve istatistikle desteklemesi sonucunda oluşan MBA programları yöneticiliğin herkes tarafından yapılabilecek bir iş olduğu algısını doğurmuştur.

1990’lı yıllardan sonra başta ABD olmak üzere gelişmiş ekonomilerde yeniden yapılanma(restructuring), "reengeniering", küçülme (downsizing), doğru boya gelme(rightsizing) gibi çekici tanımlar altında, verimliliği artırıp, rekabette güçlenmek adına mümkün olan en çok sayıda çalışanı işten çıkartmak programlar uygulandı.

Bu programları uygulayanların peygamberi "Nötron Jack" lakablı GE’nin CEO’su Jack Welch, 5 yıl içnde 112 bin kişiyi işten çıkarttı ve performans derecelendirmesinin en altında kalan %10’unun işten atılmasının "doğal" ve "meşru" olduğu anlayışını oluşturdu.

Benzer durum 1994 ve özellikle 2001 krizlerinde Türkiye’de de yaşandı. İlginç olan yöneticilerin karlılık ve verimlilik için bir taraftan insan çıkartmayı doğal kabul ederken, diğer taraftan da çalışanlarından tam bir bağlılık ve adanma beklemeleriydi. Birinci personel azaltma süreciyle, ikincisi arasında, "düşen moral" nedeniyle, motivasyonel toplantı yapan kuruluşların sayısı az değildi.

Karlılık ve Adanma İkilemi

1990’lardan başlayan hızlı değişim süreci, yönetim kademesinde alınan stratejik kararların uygulamada kalma süresini kısalttı ve sık karar verme zorunluluğu getirdi. Bu durumda da "kararlılık" belirleyici yönetim becerisi haline geldi. Karar ve kararlılık "baskı altında ve az bilgiyle doğruya en yakın kararı vermek" anlamına gelir. Bu dönemde belirleyici özellikleri yüksek hırsları olan CEO’lar, sahte bir karizma imajı yaratma peşine düştüler. Karizmatik imajlarını desteklemek için her fırsatta medyanın karşısına çıkıp, "über guru"lardan öğrendikleri en son sloganları sıralamayı, bulundukları konumun bir gereği olarak gördüler. Esas işleri bir şirketin sorumluluğunu taşımak ve geleceğe dönük gücünü artırmak olan Genel Müdür(veya CEO’lar) stratejik bakış geliştiren uygulayıcılar olmaktan çıkıp, kendileri her konuda bilgi ve keramet sahibi, parlak birer motivasyonel konuşmacıya dönüştüler.

Batı’daki gelişmelerden Türkiye de bolca nasibini aldı ve yazdığı bir veya birkaç kitapla ve ezberlediği klişe cümlelerle topluluk önüne çıkan konuşmacıların sayısında patlama oldu.

Yeni tarz yönetim yöntemlerinin ve iş anlayışının uzantısı olarak işini kaybedenlerin sayısının artması, iki alanda enflasyona yol açtı. İşini kaybedenler, hem herhangi bir ürünü satıp pazarlar oldular, hem de kendilerini. Kendini markalama ve pazarlama endüstrisi cilalı bir imaj devri başlattı. Birçok kişi hem kendi imajını parlatmaya başladı, hem de başkalarına imaj parlatma yollarını gösteren yaşam koçuna dönüştü.

Koçluk, telefonla, televizyon aracılığı ile, gazete köşelerinden ve hatta internet üzerinden sunulur bir hizmet haline geldi. Koçluk sertifikası sunan kuruluşların sayısındaki patlama sonunda, koçluk hizmeti almaya aday kişilerin sayısından çok; koçluk hizmet sunan kişi hizmetini pazara sunar duruma geldi.

Bu yaşam koçlarını ve motivasyonel konuşmacıların en renklilerinden olan ve konuşmaları güçlü Hristiyan vurgular taşına Zig Ziglar, işini kaybedenlere şöyle bir mesaj veriyordu; "İşinizi kaybetmiş olmanız kendi hatanızdır. Sistem ve patronunuzu suçlamayı bırakın. Daha sıkı çalışın ve daha çok dua edin".

Bu kontrolsüz gelişmelerin sonunda motivasyonel konuşmacılar ve koçlar kendilerini kurumsal yapıdaki değişimin baş aktörleri ve olmazsa olmaz parçaları olarak konumlandırdılar.

Bu arada kurumlar motivasyonel konuşmacıların konuşmalarından yararlanmak ve özellikle alışılmamış(gözleri bağlı yürümek, yelkenlide bir hafta geçirmek, iplerle tehlikeli gözüken aktiviteler yapmak gibi) programlara eğitim bütçelerinden önemli paylar ayırır oldular. Şirket parasıyla eğlencenin adı, "motivasyon artırma" oldu.

Sonuç

Günümüzde medikal teknolojinin ilerlemesi sonucu, beyin ve buna bağlı olarak insan davranışlarının nedenleri, sır olmaktan çıkmaya başlamıştır. Bu nedenle açıklayamadığımız konuları bilinmeyenler ve yarı doğa üstü nedenlere atfederek çözümlemek ve yorumlamak yerine, bilimin önderliğine sığınmak daha yararlı olur. Ancak insanlar bilimsel ve eleştirel düşünceye doğuştan sahip olmazlar ve bu düşünce zamanla ve kendiliğin gelişmez. Bisiklete binmek konusunda zekanın nasıl etkisi yoksa, aynı durum bilimsel düşünce disiplini için de geçerlidir. Bu nedenle toplumda saçma ve temelsiz olan inançlar son derece yaygındır. çünkü özel isim ve kısaltmalara sahip yol ve yöntemlere inanmak ve onlardan yarar beklemek zahmetsiz ve kolay bir yoldur.

Rhonda Byrne’in iddia ettiği gibi Dünya bolluk ve bereket dolu değildir. Tam tersine en gelişmiş ülkelerde bile adaletsizlik ve sefalet, vicdan sahibi insanları rahatsız edeci düzeydedir. Bu nedenle çekim yasası için evren postacısına sipariş gönderenler, boşuna bekler ve ancak yazarın banka hesabına yatırım yapmış olurlar.

ülkede ve Dünya’da işler kötü gittikçe iyimserlik endüstrisi güçlenir. İktidara talip olan politikacılar, ülkenin potansiyelinin büyük olduğunu söyler, refah vaat eder ancak çok kere onlar da vaatlerini gerçekleştiremezler.

Bunu gerçek hayata uyarlayabilmek için sahte guruların ve eğitimsiz rehberlerin yol göstericiliğinde pembe gözlükler takmak yerine, şeytanın avukatlığını üstlenecek kişilere kurumlarda yer vermek iyi bir adım olabilir. Ayrıca kendi şartlarımızı değerlendirirken de benzer bakış açısını uygulamak yerinde olur.
 

  • Makaleyi Paylaş >
© BALTAS 2020 Tüm hakları saklıdır.