SEÇİLMİŞ YAZILAR

Her İsteyen Başarılı Olamaz

Prof. Dr. Acar Baltaş

Bütün insanlar hayatta başarılı olmak ister ancak herkes başarılı olamaz. Son yıllardaki en yaygın görüş, başarının yolunun her şeyden önce “istemek”ten geçtiğidir. Motivasyon toplantılarında konuşmacılar, kitaplarda yazarlar “önce iste” derler. Bazılarına göre başarının veya mükemmelliğin yolu da, modeli de bellidir. Bu yolu ve modeli izleyen herkes başarılı olabilir. O halde neden bu kadar çok başarısız insan var?

Hayatın “Sır”ı

Bundan yedi yıl önce, mesajını doğrulayan kapalı ve mühürlü bir ambalaj içinde çıkan bir kitabın satış başarısı, insanların basit formül ve reçetelere ne ölçüde ihtiyaç duyduğunu bir kere daha ortaya koymuştur. “Sır” adını taşıyan bu kitabı alarak kasada ödeme yapmak için kuyruğa girenlerin iyi eğitimli ve ortanın üzerinde varlıklı olduklarını görmek beni düşündürmüştü. Hiçbir bilimsel temeli ve gerçekliği olmayan bir dizi laf kalabalığını ciddiye alıp okuyacak bu insanlar, yazılanların hayatlarında hangi derde deva, hangi değişikliğe neden olacağına inanırlar acaba?

İnsan bedeninden yayılan enerjinin yarattığı çekimin, insanı istediklerine yaklaştıracağı bir ölçüde geçerli olabilir. Ancak hangi koşullarda ve ne ölçüde? Bu soruya bilimsel temelde mükemmel bir cevap veren Yankı Yazgan’ın satırlarına bakalım: “Her elektrik akımının olduğu yerde bir manyetik alan varsa, ki beyin hücreleri arasında elektro kimyasal bir iletişim sistemi olduğu bir “sır” değil, o zaman beynimizin de bir manyetik alanı vardır. Bu alanın yaydığı “enerji”nin kafatasımızın engelini aştıktan sonra geriye kalan kısmı 10-15 Tesla (oldukça zayıf) bir güçtedir. Dünyanın çekim gücünün 10üstü5 Tesla olduğu göz önünde bulundurulduğunda, beynimizin manyetik gücünün bir saç telini bile etkileyemeyecek kadar zayıf olduğu anlaşılır (arada bir kaç kat gibi görülen fark aslında çok çok büyüktür). Üstelik, çekim gücünün zayıf olması bir yana, güç kaynağından uzaklaştıkça, yani dibinde olmadıkça, çekim kuvveti aradaki uzaklığın karesi ile ters orantılı olarak düşer. Kısacası biz, olmayan bir çekim kuvvetinin çekiminden söz ediyoruz. Benzer elektriksel yükler birbirini iter. Düşüncenin beyin işleyişinde yarattığı elektriksel yükü, içeriği ile aynı olmak zorunda değil. Örneğin, uyarıcı bir beyin aktivitesi, durdurucu bir hücreyi uyarıyorsa, net etkinin uyarma değil durdurma olması gibi...”

Başarı Nedir?

Çok genel bir yaklaşım getirecek olursak, toplum tarafından başarının para, güç ve itibar sahibi olmak olarak görüldüğünü söyleyebiliriz. Bu sayılanların hepsi her zaman bir arada olmasa da en az iki tanesi birlikte bulunur. Ben bu yazıda başarıyı, “kişinin hayatta kendisine koyduğu hedefe ulaşması” olarak kabul ediyorum. Bunun birçok kişi tarafından kabul edilebilecek bir tanım olduğunu düşünüyorum.

İstemekle başarmak arasında sanıldığı gibi kuvvetli değil, zayıf bir ilişki vardır. Hiç şüphesiz bütün başaranlar isteyenler arasından çıkar. Ancak hepimiz, “isteyen”lerin çok azının başarılı olduğunu biliyoruz. Başarılı olmak için, ilk koşul, kişinin başarabileceği alanda veya parkurda bir şeyi istiyor olmasıdır.

Başarıya ulaşmanın çeşitli bakış açılarına göre farklı reçeteleri vardır. Bence başarıya üç temel adımla ulaşılır: Birincisi doğru yöntem, ikincisi kararlılık, üçüncüsü de disiplin. Geçmişte doğru yöntemi bulmak zaman alırdı. Oysa günümüzde en karmaşık konuda bile, bilgiye ulaşmanın kolaylığı nedeniyle, doğru yöntemi en fazla iki gün içinde bulmak mümkündür. Esas sorun, ikinci ve üçüncü basamaklardadır. Doğru yöntemi uygulayacak kararlılığı göstermek, insanın canını sıkacak birçok duruma göğüs germesini gerektirir. Çünkü alıştığı davranışların dışına çıkacak olan kişinin bir dizi başarısızlık ve bunun sonucu engellenme duygusu yaşaması kaçınılmazdır. Çünkü konfor alanı dışında kalmak ve bunu sürekli kılmak, birçok kişiyi başlangıçta verdiği kararlardan caydırır ve vazgeçirir.

Disiplinli olmak da ayrı bir sorundur. Disiplin tutarlılıktır. İlkelerde, hedeflerde ve performans ölçütlerinde tutarlılık. Değişim yolunda atılacak adımlar, çok kere bir ritüele (düzenli eyleme) bağlıdır. Bu ritüelleri aksatmadan yerine getirmek, beş vakit namazını hiçbir şartta aksatmayan bir müminin kararlılığına ihtiyaç gösterir. Kabul etmek gerekir ki bu sanıldığından güç bir iştir ve mutlak bir adanmayı gerektirir.

İstediğini Elde Etmek

Başarıya nasıl ulaşılacağı konusunda insanların büyük çoğunluğunun benimle aynı fikirde olmadığını biliyorum. Çünkü Simon&Schuster Yayınevi The Secret (Sır) kitabının yaklaşık altı ay içinde beş milyon sattığını ve haftada 150.000 adet satmaya devam ettiğini, kitabın DVD’sinin satışının 1.5 milyona ulaştığını bildirmiştir. Ayrıca bu kitaptaki kurallara göre en iyi şekilde nasıl yaşanacağı ile ilgili gruplar oluşturulduğu da verilen bilgiler arasındadır.

Sır kitabında gerçekte büyük bir sır yok. Kitaptaki temel ve tek mesaj “düşüncelerinizin evreni kontrol ettiği”dir: “Çekim yasası gerçekten itaatkârdır. İstediklerinizi düşünerek bütün kalbinizle bu dileklerinizin üzerine odaklandığınızda size onları mutlaka verecektir.” Lisa Nichols (sf:13).

Kitapta konu edilen bu “çekim yasası” uyarınca hayatta hedeflerini gerçekleştirmek isteyenlerin bunun için isteklerini “dışa vurmaları” yetmektedir. Bu, neredeyse katalogdan sipariş vermek gibi bir durumdur ve istediğini elde etmek için onu sipariş etmek yeterli gibi gözükmektedir. “Yaşamınız avuçlarınızın arasında. Şu an nerede olduğunuz, şimdiye kadar neler yaşadığınız hiç önemli değil; bilinçli olarak düşüncelerinizi değiştirmeye başlayabilir, hayatınızı değiştirebilirsiniz. Umutsuz durum diye bir şey yoktur. Yaşamınızdaki her türlü koşul değişebilir.” (sf:19)

“Bolluk içinde yaşadığını hayal etmek bolluğu çekmek için yeterlidir.” Kitaptaki iddiaya göre bu, herkes için her seferinde geçerlidir. Bundan yola çıkarak eğitimi, çalışmayı, mücadeleyi bir yana bırakmak gerektiğini söyleyebiliriz. Para, güç, güzel bir IPOD, son model cep telefonu, sadece istemek gibi bir zahmete girmemizin karşılığında sizin olabilir. “Seçtiğimiz şey her ne olursa olsun, ona sahip olabiliriz. Hedefin büyüklüğü hiç önemli değil. Nasıl bir evde yaşamak isterdiniz? Milyarder olmak ister miydiniz? Nasıl bir işiniz olsun? Daha başarılı olmak istiyor musunuz? Gerçekten istediğiniz şey nedir?” John Assaraf (İşadamı ve yatırım uzmanı) (sf:1)

Kitaptaki görüş, bir bölümü tarihteki önemli kişilerden alıntılarla, bir bölümü de topluluk önünde yaldızlı sözlerle dinleyicilere kendini iyi hissettiren kişilerden yapılan alıntılarla desteklenmiş: “İstediğiniz her şeyi elde edebilir, her şey olabilirsiniz” Dr. Joe Vitale (İşadamı ve yatırım uzmanı) (sf:1), “Zihninizde canlandırdığınızı, ellerinizde de tutabilirsiniz.” Bob Proctor (sf:1),“Kendinizi bolluk içinde yaşarken düşünün, bereketi kendinize çekeceğinizi göreceksiniz. Bu kural herkes için her zaman geçerlidir.” Bob Proctor (sf:12)Churcill gibi hayatı mücadele içinde geçmiş birimin, söylediği “İnsan kendi dünyasını kendi yaratır” sözünün, kitabın yazarı Rhonda Byrne’nin anlatmaya çalıştığı ile ilgisi olduğunu sanmıyorum.

Kitabın önemli bir bölümü insanların iki takıntısı üzerine odaklanmış: Para ve kilo. Yazar, herkesin istediği ölçüde para sahibi olacağı konusunda çok iddialı. Çünkü bunu kendisi denemiş ve çok başarılı olmuş. “Bir insanın parasının olmamasının tek sebebi, paranın kendilerine gelmesini düşünceleriyle engelliyor olmalarıdır. Her olumsuz düşünce his ve duygu, iyi şeylerin size gelmesini engeller, para da buna dahildir. Yeterince paranız yoksa bunun sebebi, paranın size akmasını durdurmanız ve bunu düşünceleriniz aracılığıyla yapmanızdır.” (sf:99)

Anlatılanlara benim gibi birçokları için inanması zor, ancak kitabın gördüğü ilgiye bakılırsa birçoklarının ikna olduğu muhakkak. Bu kitabı okuyanlar, artık kendileri için de bolluk ve bereket ihtimali olduğunu, kendilerine düşenin istemek, istediğini alacağına inanmak ve kendini mutlu hissetmek olduğuna inanıyorlar anlaşılan.

Benzer sipariş yöntemi kilo vermek için de geçerli. Kitaba göre “bilinmesi gereken ilk şey, kendinizi kilo vermeye odaklarsanız, daha fazla kilo vermenizi engeller, bunu kendinizden uzaklaştırırsınız. Diyet programlarının işe yaramamasının asıl sebebi budur. Fazla kilolu olma durumunun da sizin düşünceleriniz aracılığı ile yaratılmış olduğudur.” (s:58)

Yazar bu konuda da kendi deneyiminden yola çıkarak güvence veriyor: “Ufak tefek bir yapım olmasına rağmen 75 kiloydum. Bunun sebebi ise, “şişmanlık düşüncelerine” sahip olmamdı. Aklınızdan mükemmel düşünceler geçirirseniz, sonuç mükemmel bir vücut ağırlığı olacaktır.” (s:59)

Ancak konu hassas ve ölçüye gelen bir kısmı olduğu için bazı şeylere dikkat etmek gerekiyor: “Kaç kilo olmak istediğiniz konusunda net olun. Beyninizde, sizin için mükemmel olduğunu düşündüğünüz o kiloya ulaştığınızda, bedeninizin görüntüsüne dair bir imge oluşturun. Mükemmel kiloya ulaşacağınıza inanmalı ve zaten o kiloda olduğunuzu düşünmelisiniz. Bunu imgeleyip öyleymiş gibi davranmalı, inanıyormuş gibi yapmalısınız”. (s:60)

Madem istediklerini elde etmek bu kadar kolay, o halde bunca insanın istenmeyen şeyler yaşamasının, başlarına kötü şeyler gelmesinin nedeni ne olabilir? Byrne’e göre bunun nedeni çok basit: “İyi olmayan düşünceler hastalığa, fakirliğe ve mutsuzluğa neden oluyor.”

Sır kitabının yazarına göre insanların katliama uğramalarının nedeni, yanlış düşünce biçimleri ya da yanlış yerde bulunmalarıdır. Kanser olmaları da benzer şekilde sağlıksız düşünce biçimlerinin sonucudur. Kitapta verilen tavsiyeleri dinlerseniz, evrenin çağrı merkezine dileklerini ilettikten sonra, hâlâ istekleriniz size teslim edilmemişse, o zaman sanki istekleriniz yerine getirilmiş gibi davranın: “Hayal gücünüzü kullanarak sahip olmak istediğiniz paraya zaten sahipmiş gibi yapmanız faydalı olacaktır.” Veya şu şekilde devam edebilirsiniz: “Koşullarınızı değiştirmek istiyorsanız, önce düşünme biçiminizi değiştirmelisiniz. Posta kutusuna içinde fatura görme beklentisiyle her bakışınızda, bilin bakalım ne olur? Fatura orada olur. Her gün kendinize “Bugün de fatura gelecek mi?” diye sorarak, bu düşünceyi onaylarsınız. Evet fatura gelir. Neden? Çünkü fatura beklentisi içine girdiniz. Kendinize bir iyilik yapın ve postadan bir çek almayı bekleyin” Lisa Nichols (sf:72)

Bize psikiyatri dersinde, olmayan şeyleri gören, duyan ve hisseden insanların halüsinasyon içinde oldukları ve normal kabul edilemeyecekleri öğretilmişti.

“Karanlıktan Geçmeden Aydınlığa Ulaşılmaz”

Bir kitabı okumak için gösterilecek sabır, karanlıktan geçmek anlamına gelmez.

“İstersen başarırsın” yaklaşımı, motivasyonel kitap ve konuşmacıların dışında; dershaneler ve özel eğitim kurumlarının da sloganı ve vaadidir. Bu vaat, ülkenin siyasi partileri tarafından da dile getirilir. Bu vaatlerin hepsinin ortak noktası, az çaba ile hayal edilen sonucu almaktır. Benzer şekilde, mümkünse hiç çaba göstermeden, oturduğu yerden ve yediği konusunda hiçbir sınırlama yapmadan kilo vermek, sadece netice belirtilen cihaz veya kitabı alacak zahmeti göstermek, yeterli gözükmektedir. Hiç şüphesiz bu beklenti kişiye kısa bir süre umut verir. Ancak bir süre sonra yaşanan, büyük bir hayal kırıklığıdır.

Motivasyonel bir konuşmacıyı dinledikten sonra, dinleyiciler kendilerini iyi hissederler ancak birkaç saat sonra neden iyi hissettiklerine kendileri de şaşarlar. Siyasi partilerin vaatleri, “nedeni belli olmaksızın kendisini toplumdan alacaklı hisseden” kitlelerin ruhunda serin rüzgârlar estirir. Ancak herhangi bir çaba göstermeksizin elde edileceklerin beklentisi, bir dahaki seçimlerde hayal kırıklığı ve topluma karşı öfke olarak geri döner.

Kolay başarı yollarının en ilgi uyandıranı, bundan 35 yıl kadar önce Bulgar bir bilim adamı tarafından ortaya atılan “uykuda öğrenme” yöntemiydi. Özellikle uyuyarak yabancı dil öğrenmek, birçokları tarafından mucizevi bir keşif olarak görülmüş ve denenmişti. Bu girişimin bilimsel araştırmacılarca ortaya çıkan sonucu “uykunun bozulması”ndan başka bir şey değildi.

Transandantal meditasyon topluluklarının ücretsiz olan ilk tanıtım toplantısında, sunacakları yöntemin hem uyku sorunu olan ve uykusunu derinleştirmek isteyen birisine; hem de kısa bir süre sonra gireceği sınavlarda başarılı olmak için yoğun bir şekilde ders çalışmak isteyen birisine yarar sağlayacağı söyleniyordu. Birbiriyle çelişen bu iki ihtiyaca aynı yöntemin yarar sağlaması mümkün olmadığı halde katılımcıların buna inanmayı tercih ettiği görülmektedir. Gerçekte bütün sorun bu tercih noktasında toplanmaktadır. İnsanlar, başkaları söz konusu olduğunda değerlendirecekleri tutarsızlık ve saçmalıkları, kendileri söz konusu olduğunda değerlendirmekten kaçınmaktadırlar. Nobel ödüllü psikolog D. Kahneman’ın dediği gibi insanların büyük çoğunluğu, “iyi şeylerin kendi başlarına geleceği” konusunda saf ancak bilimsel olarak kanıtlanmış bir iyimserliğe sahipler.

Kimler Gerçekten Başarır?

İstemekle başarmak arasında zayıf bir ilişki olduğunu söylemiştik. İsteyenlerin başarılı olması için, başarabileceği alanda bir şey istemesi ve bütün enerjisini o alana odaklaması gerekir. Uzun boylu, fiziksel özellikleri elverişli bir gencin üst düzey basketbol oyuncusu olabilmesi için bunu istemesi ve çok çalışması yetmez; “gözler kapalıyken mekandaki konumunu algılamasına imkân veren derin duyu reseptörleri”nin (tıp dilinde bunlara propreseptif reseptör denir), özel bir gelişmişliğine de ihtiyacı vardır. Eğer genç bu fizyolojik özellikten yeterince nasibini almamışsa, ne kadar isterse istesin ve ne kadar çalışırsa çalışsın, üst düzeyde bir basketbolcu olamaz.

Benzeri hatalar eğitim sistemimizde de yaygın olarak yapılmaktadır. Farklı yetenek ve yetkinlikteki öğrencilerin hepsinin, bütün derslerden ortalamanın üzerinde olması beklenir. Bu yetmezmiş gibi bir de öğretmenler, rehberlik servisleri ve anne-babalar tarafından örnek gösterilen sınıf arkadaşlarına katlanmak zorunda kalırlar. Sınıftaki birkaç öğrenci adıyla anılarak bu öğrencilere “bakın onlar yapıyor siz neden yapamıyorsunuz”? “isterseniz siz de başarırsınız” denir.

Başarmak için “istemek” önemlidir. Ancak istediğimiz “şey”e ne kadar yatkın olduğumuzu bilmek büyük önem taşır. Başarılı insanlar, “hayatta ellerinden gelen en iyi şey ne ise, onu yapan” insanlardır ve bunu yaptıkları zaman yorgunluk hissetmezler. Yorulsalar da kolayca dinlenirler. Bu nedenle de çok çalışırlar. Malcolm Gladwell’in popüler ettiği “on bin saat kuralı” bu konuda iyi bir metafordur. Başarılı insanların diğer bir özelliği, insan ilişkilerinde başarılı olmalarıdır. Bu insanlara kendini iyi hissettirmek anlamına gelir. Bu özelliğin hayata yansıması, insanlara iltifat etmek ve iyi şeyler söyleyerek olmaz. İnsanlara dikkat etmek, onlardaki iyi ve farklı olana dikkat edebilmeyi içerir. Bütün bunların sonucunda bu insanlar kendilerine güvenirler. Başarılı insanlar için kendine güven bir sebep değil, bir sonuçtur. Sizin istediğiniz böyle bir şey mi? Şimdi kendinize sorun:

  • Duyduğunuz isteğin geçici bir heves olmadığına emin misiniz? Kararlılığınızın ne düzeyde olduğunu değerlendirin.
  • İstediğiniz şey para kazanmaksa; bu sonuç girişimcilik, sebat, yaratıcılık, yöneticilik gibi çok sayıda değişkenin birbiriyle karmaşık ilişkisinin sonucudur. Siz bu tutum ve davranışları bugüne kadar ne ölçüde ve hangi durumlarda gösterdiniz?
  • Gösteremediyseniz bile, bu girişimlerinizden hangi dersleri çıkarttınız?
  • Girdiğiniz bir etkileşim sonucunda insanlar kendilerini iyi hissediyor mu?
  • Çevrenizdekilerin yorulup vaz geçtikleri durumlarda siz çalışmaya devam eder misiniz?
  • İlerleyeceğiniz yolda sizden beklenen yeni davranışları göstermek için gereken disipline sahip misiniz?
  • Bugüne kadar disiplinle uygulanması gereken işlerden ne sonuç aldınız?
  • Aldığınız sonuçlardan memnun değilseniz, bundan ne dersler çıkarttınız?

Sonuç

İstemekten yola çıkarak hiçbir sonuç elde edemeyeceğinize inanın. Kolay yol her zaman mayınlanmıştır. Başarının kestirme, başkalarının bildiği ve sizin bilemediğiniz bir “sır”ı yoktur. Olsa olsa deneyimlerden çıkmış, denenmiş ve anlaşılır şekilde ifade edilmiş adımları olabilir. Bunların sizin kişiliğinize ne kadar uyduğuna, ne ölçüde kararlı olduğunuza bakın. Bu konuda emin olduğunuz ve gereken disiplini göstermeyi göze aldığınız zaman güçlü olduğunuz alanı hayata yansıtarak kendi başarı hikayenizi yazabilecek ve sevdiklerinize anlatabilecek duruma gelirsiniz.

Bu arada kitabı okuyarak istediklerini dile getirdikleri halde, beklentileri henüz karşılanmamış birçok kişi olabileceğini düşünüyorum. Bunun nedeni büyük ihtimalle, yazarın “Sır”ından haberdar olan milyonlarca kişinin, evrenin server’ını ve çağrı merkezini çökertmiş olmasıdır. Belki de dileklerin gerçekleşmemesinin başka bir nedeni vardır. Bunu, Byrne’nin çeşitli alıntılar yaptığı Einstein’in kitabında yer vermediği bir sözüyle açıklayabiliriz: “İki şeyin sınırı yok: Evren ve insanların budalalığı. Ben birincisinden emin değilim.”

 

  • Makaleyi Paylaş >
© BALTAS 2020 Tüm hakları saklıdır.