SEÇİLMİŞ YAZILAR

Gişe Görevlisi Gülay Gündoğdu’nun Öyküsü

Prof. Dr. Acar Baltaş

Bundan on beş yıl önce çalışanların işlerine bakışlarını, işle ilgili motivasyonlarını, dünyaya ve hayata bakışlarını gösteren söyleşiler yapmıştık. Bütünüyle kendi ifadelerini yansıttığımız bu söyleşilerden eğitim çalışmalarımızda yararlanmak için izinlerini almıştık. Okuyacağınız söyleşilerden biri, sıradan gibi gözüken işleri yapan insanların olgunluğunu ve hayatın kazandırdığı derinlik ve bilgeliği yansıtıyor. Aşağıda okuyacağınız yazıya konu olan söyleşinin üzerinden on beş yıl geçtiği için, bu yazıda kişinin gerçek ismini kullanmamayı tercih ettim.

Güler Gündoğdu yirmi sekiz yaşında ve altı yıldır bir bankanın Ortaköy şubesinde gişe görevlisi olarak çalışıyor. Yan ödemeler dışında ayda yedi yüz elli YTL kazanıyor. Güler yaptığı işi bize şöyle anlattı:

“Ne mi yapıyorum? İnsanlar geliyorlar, numaralarını alıp sıralarını bekliyorlar, sonra da gişeme yaklaşıyorlar. Başımı ekrandan ayırıp onlara gülümsüyorum, sonra da “Buyurun” diyorum. İşim bu. Sonra da işlemlerini yapıyorum; hesaplarından para çekiyorlar, para yatırıyorlar ya da bir ödeme yapıyorlar. Para miktarına dikkat etmek önemli. Tabii dekontları çıkarıp sonra da banka cüzdanlarına işlemek gerekiyor ki işlemlerini izleyebilsinler. Yaptığım fazla bir iş değil aslında, basit bir hizmet işte…

“Her sabah şube açılmadan işimin başında olmalıyım. Kasamı açarım, banknotlarımı yerleştiririm, ekranımı açarım, damgalarımı ve stampa mürekkebimi hazırlarım. Saat dokuz olup banka açılana kadar kızlarla çay içer, çene çalarım.

“Şefimden ara sıra fırça yerim. O da ne yapsın? Elli yaşına gelmiş, çok uzun zamandır bu işi yapıyor. Pek bir şey olacağı da yok. Biraz bıkkın. Aslında epey yetkili olması gerek, ama değişimlere pek ayak uyduramadığı için birçok konuda geri kalmış. Kızlar da pek saymazlar onu. Bir bakıma böyle olması iyi. Daha rahat konuşabiliyorsun.

“Bizim bankada çalışanların çoğunu tanımam. Kim oldukları hakkında hiçbir fikrim yok. Bankanın Genel Müdürü kimdir, neye benzediğini bile bilmem. Aslında komik. Çünkü yaptığımız birçok iş için, hele ödenecek para belli bir miktarın üzerindeyse, üstlerimizden onay almamız gerekir. ‘Mahmut Bey’e git’ derler, ben Mahmut Bey’in kim olduğunu bile bilmem. Geçen gün Mahmut Bey’in yardımcısı şaşırdı; ‘Hala mı tanımıyorsun? Daha iki gün önce onun istediği bir işi yaptın.’ Doğru, ama o kişinin Mahmut Bey olduğunu bilmiyordum ki, kimse bana adını söylemedi.

“İnsanlarla konuşmayı severim. Hele sık gelen müşterilerle bir süre sonra ahbap oluyorsunuz, bu da işinizi daha zevkli hale getiriyor. İnsanlar var, üç kuruş için didinip duruyor, insanlar var sahip oldukları parayla övünüyor. Geçenlerde biri kağıt almak için para çekiyordu, böbürlenerek anlattı: ‘Yüz milyarlık hazine kağıdı alacağım, ayrıca bir miktar da Eurobond’a ….’ Beni etkilemeye çalışıyordu: ‘Benim param var ve ben önemli biriyim’ demek istiyordu.

“Bu paralı insanlar sizi tanımazlar bile. Siz onlar için bir araçsınız. Oysa bir de bana yaptığım işin önemli olduğunu hissettiren insanlar vardır. Esnaftan ya da onların yanında çalışanlardan, garsonlar, tezgahtarlar, sekreterler. Küçük tasarruflarını hesaplarına yatırırlar. Ben de onlar kadar sevinirim, hesapları büyüdükçe. Onlar çok daha sıcak ve cana yakın insanlardır. Ötekilere benzemezler. Geçenlerde biri geldi ve ‘Buraya hiç de layık olmayan birinin burada çalıştığını görmek ne hoş,’ dedi. ‘Hay Allah!’ dedim içimden. Üstelik hiç de günümde değilim, saçımı at kuyruğu toplamışım, sırtımda basit bir kazak etek. Bir an şaşırdım. Ne zamandır hiç böyle bir iltifat almamıştım. Fark edilmek güzel şey ama iltifatın “buraya hiç de layık olmayan” bölümünü düşünüce biraz canım sıkıldı.

“Birilerine bankada çalıştığımı söylediğim zaman, önce ilgileniyorlar. Ne yaptığımı soruyorlar, gişe görevlisi olduğumu söylüyorum. ‘Hmm..’ deyip yürüyüp gidiyorlar. Bir keresinde genç bir adamla Irak savaşını tartışıyorduk, ben savaşa karşı olduğumu söyledim. O ise savaştan yanaydı. Hiç anlaşamadık, ama bu beni kızdırmadı. Bana göre herkesin istediğini düşünmeye hakkı var. Ama adam öyle düşünmüyordu. Bana, ‘Sen ne diyorsun? Sen kimsin ki? Ben kendi işimin sahibiyim ve sense hımbıl bir bankada çalışıyorsun,’ demez mi? Sanki kendinize ait bir işin sahibi değilseniz veya çok paranız yoksa, kendinize ait bir fikriniz de olamazmış gibi.

“Doğru, çok itibarlı bir işim yok. Alt tarafı basit bir hizmet. Bir garson, bir satış elemanı gibi bir şey, doğrudan insanlarla yüz yüze geliyor ve onlara hizmet ediyorum. Bir çoklarına pek de prestijli bir şey gibi görünmüyor. İnsanlara hizmet ediyorsunuz, bir hizmetçiden çok da farkı yok. Yine de bana kalırsa, insanların her işin kendi içinde özel bir şey olduğunu görmemeleri çok yazık. Ben bir otomobil tamir edemem, ama edenlere saygıyla bakarım. Sanki yaptıkları işle özel bir bağları var gibidir. Herkes farklı şekillerde harika şeyler yapabilir… Başkaları ne düşünürse düşünsün, ben, benim işimin de böyle yanları olduğunu düşünüyorum.”

  • Makaleyi Paylaş >
© BALTAS 2020 Tüm hakları saklıdır.