Pandeminin Politik Tutumlar Üzerindeki Etkisi



Pandemi dünyada normal kabul edilen düzeni sarsabilecek potansiyel bir tehdit olma özelliğini taşıyor. Şubat ayında kendini Avrupa’da, Mart ayından sonra da Türkiye’de kendini hissettiren kriz, fazla zaman geçmeden bütün dünyada, başta sağlık sistemi olmak üzere politik ve ekonomik kurumların sorgulanmasına yol açtı. Ancak bu sorgulamanın ne sonuçlar doğuracağı henüz açık değil. Bu sorgulamanın sonucu iki yönde gelişme gösterebilir. İnsanlar daha liberal ve çevreye karşı daha duyarlı olabilecekleri gibi; daha hoşgörüsüz, yabancı düşmanı ve ırk ayırımı yanlısı olabilirler. Gelişmenin hangi yönde olabileceğini kestirmek henüz mümkün gözükmüyor. Değişim neoliberal bir anlayışı besleyip  devleti sadece yönlendiren ve kural koyan konuma getirebilir ve son 40 yılda olduğu gibi büyük şirketlerden alınan vergiyi düşürerek iş adamlarını ve toplumun varlıklı kesimini destekleyebilir.
 
Covid-19 sadece vatandaşların sağlığını değil, bağlı olduğumuz sosyal, ekonomik ve politik kurumları da tehdit ediyor. Birçok iş yeri açılmamak üzere kapandı, günlük hayat saymakla bitmeyecek şekilde farklılaştı ve ekonomik politikaların değişimi hızlandı. Sonuç olarak içinde yaşadığımız ve çalıştığımız sistem küçük veya büyük ölçekte birçok açıdan değişti.
 
Değişim ama nereye?
 
Daha önce yapılan araştırmalar, sistemi yoğun olarak tehdit eden olaylardan sonra sosyal ve politik tutumların muhafazakar yönde kayma gösterdiğini ortaya koymuştur (Jost ve ark. 2007). Örneğin, 1985 te Air İndia uçağına, 1989 da Nijerya’da Fransız uçağına, 1995 de Oklohama’da Federal Ofis binasına, 1996 de Kenya ve Tanzanya’da Amerikan Büyük Elçiliklerine, 11 Eylül 2001 de ikiz kulelere ve Pentagon’a tapılan terörist saldırılarda, 2002 de Rusya’da Moskova Tiyatrosundaki rehine krizinde, 2004 Madrit ve Londra’da tren bombalamalarında böyle olmuştur (Economou ve Kollias, 2015). İnsanlar sosyal sistemlerinin tehdit edildiğini gördüklerinde, daha önce sistemin bazı yönlerini eleştirseler ve değişime açık olsalar da savunmaya geçme ve statükoyla bütünleşme eğiliminde oluyorlar.
 
Ancak bu dönemde yaşandığı türden öngörülemeyen bir krizin sonuçlarının muhafazakar bir kaymaya sebep olacağını söylemek mümkün olmayabilir. Rutger Bregman (2020) neoliberal dönemin bitebileceğini ve yüksek gelirleri artan ölçüde vergilendiren, sosyal destek sistemlerini güçlendiren, gelir dağılımını yeniden düzenleyen ve daha çevreci politikaların hayata geçebileceğini söylemiştir. Hatta özellikle genç Amerikalılar arasında yaygın olan sosyalist eğilimlerin güçlenebileceğini ileri sürmüştür. İnternet ortamında yapılan bir deney, liberal politikacıların bu tür krizleri çözebileceklerine inanılırsa, halk sağlığı krizlerinin liberal yönde bir kaymaya neden olabileceğini göstermiştir (Eadeh ve Chang 2020 Deney 1). Araştırmacıların çıkardığı sonuç şudur:
 
“Tehdide bağlı olarak politik sola dönük tutum değişiminin mümkün olduğunu gösteren araştırmamız, içinde bulunduğumuz koşullara özgüdür. Her ne kadar daha önceki araştırmalar, güvenlik krizlerinin politik tutuculuğa kayma olduğunu göstermiş olsa da tehditlerin niteliği muhafazakarların işine yarayacak türdendi. Bugün durum, liberallerin sahip çıktığı sağlık sistemi ve çevreye bağlı sorunlardan kaynaklanan sorunlar nedeniyle farklıdır.”
 
Eadeh ve Chang sağlık krizlerinin, insanların karşılayabilecekleri sağlık hizmetlerinin verilebileceği sosyal politikaları tercih etmelerine neden olabileceğini iddia etmektedir. Bu noktada politik liderlerin sorunları çözebilecekleri konusunda inandırıcı olmaları önemlidir. Aksi takdirde 2014 yılında olduğu gibi Ebola’nn etkili olduğu bölgelerde insanlar, liberal değil daha muhafazakar politikalara yönelirler (Beall ve ark. 2016). Covid-19 salgının ilk haftalarından başlayarak ABD ve Polonya’da sosyal muhafazakarlık yönünde hareketlenmeler başlamıştır (Karwowski ve ark. 2020). Bu sonuçlar insanların Eadeh ve Chang’ın düşündüğü gibi akılcı davranmadıklarını düşündürmektedir.
 
Gerçek aynı herkesin hakikatı farklı
 
Liberallerin ve muhafazakarların tehdide verdikleri tepkiler de farklıdır. Örneğin muhafazakarlar problemi küçümseme ve sosyal mesafe kuralını ihlal etme eğilimindedir (Rothberger ve ark. 2020). Bazı araştırmacılar bunun nedeninin liberallerin bu hastalıktan muhafazakarlara kıyasla daha fazla etkilenmesine bağlamıştır. Ancak liberallerin uzman tavsiyelerine uymalarının nedeninin daha endişeli olmalarından değil, bilimsel uzmanlığa daha fazla güven duymalarından kaynaklanması muhtemeldir. Her ne kadar birçok Amerikalı pandeminin halk sağlığı ve ekonomik sonuçları için endişe duymaktaysa da liberallerin erken normalleşmenin daha çok insanlara olan bedeli, muhafazakarların ise daha çok ekonomiye olan bedeli konusunda kaygı duymasıdır.
 
Ancak pandeminin rahatsız edici bir sonucu hoşgörüsüzlüğü artırmasını ve yabancı düşmanlığını tırmandırmasıdır. 2016 yılında % 9 olan ABD’deki Asya kökenli Amerikan vatandaşlarına yapılan taciz ve aşağılama, korona krizi başladıktan iki ay sonra %60 düzeyine çıkmıştır. Bazıları aşırı sağcıların, bu fırsatı kullanarak silahlı militanlar yoluyla baskı kuracağından endişe edilmektedir.
 
Yabancı düşmanlığı ve onlara yönelik şiddet, iklim değişikliği ve terörizm tehlikesinin yarattığı kitlesel göçler, dünyada ve Avrupa’da aşırı sağ partilerin oylarında artışa yol açmıştır. 
 
Kimlik sorunu
 
İnsanlar önemli bir konuda karar verecekleri zaman üç sorunun cevabını ararlar.
 
Ben kimim?
 
Bu nasıl bir durum?
 
Benim gibi biri bu durumda ne yapar / ne karar verir?
 
İnsanların gerçeklere farklı anlamlar yüklemesinin en önemli nedeni kendi kimliklerini tanımlayışlarında yatar. Kendi eko odasında kalıp, ait olduğu siyasi cepheyi savunmayı kollektif yurttaşlık bilincinin üstünde tutanlar, bu odada üretilen bilgilere itibar eder ve somut gerçekle fazla ilgilenmeyip kendi hakikatlerini yaratırlar. Bu nedenle pandeminin politik tutumlar, yabancı düşmanlığı ve hoşgörüsüzlük konusundaki etkileriyle ilgili hikayesi de halk tarafından yazılacaktır. İnsanlara nasıl yaklaştığımız ve sahip çıktığımız ve desteklediğimiz değerler, sadece pandemiyle mücadele eden hükümetleri değil, ortadaki toz duman kaybolduktan sonra karşılaşılacağımız dünyanın gerçeklerini de şekillendirecektir. İçinden geçtiğimiz günler her bireye, eskisinin yerine koyacağımız yeni dünya anlayışına, ilham verecek bir örnek olma sorumluluğunu yüklemektedir.
 
Toplum psikolojisi perspektifinden bakıldığında önümüzde iki senaryo gözüküyor. Birincisi iyimser senaryo: İnsanlar tüketim alışkanlıklarını sorgulayacak, dayanışma, insani değerler, ihtiyacın ötesinde mal edinme ve lükse yönelme eğilimi zayıflayacak, doğanın ekonomiye isyanı fark edilecek ve verilen zararın farkındalığıyla ona daha saygılı olacaklardır. İkinci ve kötümser senaryo: Uzun süreli resesyon ve işsizliğin yol açtığı sosyal huzursuzluklar, fırsat eşitliği ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin tetiklediği toplumsal hareketlenmeler   demokrasisi kırılgan ülkelerde rejimlerin sertleşmesine, içe kapanma, mezhepçilik, ırkçılık ve ayırımcılığın artmasına yol açacaktır. 
 
Türkiye için çözüm
 
Bugünlerde covid’i yenmek için aşı üretim etkinliklerinde bu virüsü alanların ve yenenlerin kanlarındaki antikordan yararlanılıyor. Türkiye’nin yakın tarihi sürekli krizleri alt etme mücadelesidir. Bir başka ifadeyle Türkiye’de krizi yenmek için yeterli antikor vardır. Önemli olan bölünmek yerine birleşmek ve bundan önceki krizleri aşmak için gösterdiğimiz ortak yurttaşlık bilincini tekrarlayarak mücadele etmektir.
 
Yurttaşlık bilinci bir yönüyle ortak değer sistemine sahip olarak, tasada ve sevinçte birlik olmayı; diğer yönüyle de toplum için yararlı olanı kişisel çıkar ve rahatlığının önüne koymayı gerektirir. Gönüllü itaat anlayışının egemen olduğu toplumlarda insanlar yolu kısaltmak için bir meydandaki çimene basmazlar ve bunun için “çimenlere basılmaz” levhasına ihtiyaç duymazlar. Benzer şekilde günümüzde de pandemi sebebiyle yapılan kısıtlamalara vatandaşlık bilinci olan bir kişi, ceza almamak için değil, gönüllü olarak uyum gösterir. Sadece kendini değil, başkalarını da korumak için özen gösterir.
 
Bireyler kendi özgür tercihleri yapmak konusundaki kararlılıklarını, başkalarını da gözetmek yönünde genişlettikleri zaman, özledikleri normale dönmeleri hızlanacaktır. Bilim insanlarının ülkemizdeki virüs yayılımını önlemek için aradıkları sihirli anahtarın adı budur. 
 
Ülkemizin insanlarının gösterdiği zaaf, yurttaşlık bilincinin çok zayıfladığına işaret ediyor. Tarihinin fedakârlıklarla ve cesaret hikâyeleri ile dolu olduğuna inandığımız Türk Milletinin bu anlayışı göstermesini beklemek aşırı bir talep olmasa gerekir. Sadece Koronavirüsü yenmek için değil, birlik ve beraberlik içinde yaşamak için de zayıflayan yurttaşlık bilincini oluşturmaya çalışmamız gerekiyor. 
 
Sonuç
 
Enerjimizi nereye koyarsak hayat orada gelişir. Bu süreçte ayrılıkları bir yana bırakıp, topluca yurttaşlık bilincimizi yükseltir ve elbirliği ile üstümüze düşeni yapar ve toplum yararına kendimizden de bir şey katarsak, toplum olarak bundan kazançlı çıkacağız. Böylece özlediğimiz günlere daha çabuk döner ve bu krizi birleşme yolunda bir fırsata dönüştürmüş oluruz. Aksi takdirde tarih dayanışmayı bencilliğin ve kişisel çıkarların önüne geçirmeyen toplumların yüksek bedeller ödediğinin örnekleriyle doludur. Bizi bekleyen de farklı olmayacaktır.
 
Kaynaklar:

Eadeh, F. R. & Chang, K. K. (2020). Can threat increase support for liberalism? New insights into the relationship between threat and political attitudes. Social Psychological and Personality Science, 11(1), 88-96.

Economou, A., & Kollias, C. (2015). Terrorism and political self-placement in European Union countries. Peace economics, Peace Science and Public Policy, 21(2), 217-238.

Jost, J. T., Stern, C., Rule, N. O., & Sterling, J. (2017). The politics of fear: Is there an ideological asymmetry in existential motivation? Social Cognition, 35(4), 324-353.

Karwowski, M., Kowal, M., Groyecka, A., Białek, M., Lebuda, I., Sorokowska, A., & 

Rosenfeld & Tomiyama (2020). https://psyarxiv.com/zg7s4/
Rothgerber et al. (2020). https://bit.ly/3clUC3u
 

 

Prof. Dr. Acar Baltaş
  • Makaleyi Paylaş >
© BALTAS 2020 Tüm hakları saklıdır.