SEÇİLMİŞ YAZILAR

Karşılıklılık İlkesi

Prof. Dr. Acar Baltaş

İnsanlar dünya üzerinde var olmaya başladıkları dönemden bu yana toplu halde yaşamışlardır. Bunun sonucu olarak yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, yapılan bir iyiliğe karşılık vermek gibi bazı özellikleri de arkaik olarak kazanmışlardır. İnsanlığın "avcılık-toplayıcılık" döneminde avcının avladığı ve tek başına tüketemeyeceği büyük hayvanı paylaşması, kendisinin eli boş döndüğü dönemde karşılık görmesine imkan vermiştir.

Bu karşılıklı alış-veriş ilişkisinin uzantısı olarak günümüzde de kim olduğunu hatırlamadığımız kişilerin bayram veya yeni yıl kutlamalarına karşılık veririz, bize karşılıksız olarak bir şey verenlere mukabele etmek isteriz. Süpermarketlerde güler yüzlü stant görevlisinin bize sunduğu ikram karşılığında, listemizde olmadığı halde o ürünü almak ihtiyacı hissederiz. Restoranda hesabı getirdiği föyün içindeki ucuz ikinci bir çikolatayı "bu da size benden hediye" diyerek sunan garsonun aldığı bahşişin miktarı, hiçbir şey söylemeden sadece bir çikolata ile hesap getiren garsondan yüzde otuz daha fazladır.

Bu kadar basit ve sıradan bir uygulamanın nasıl böylesine güçlü bir etki doğurabileceği konusu ilk kez yaklaşık 45 yıl önce Dennis Regan adlı bir psikoloğun ilgisini çekmiştir. Araştırmacı iki deney ortamı düzenlemiştir. Birincisinde, sanatla ilgili bir araştırma için, biri araştırmacının asistanı olan iki denek, bir odada çalışmışlardır. Araştırmaya ara veriliği sırada sahte denek dışarıya çıkıp, elinde o günkü değeri 10 cent olan iki kola şişesiyle dönmüş ve "Al bunu da senin için getirdim" demiştir. Deneklerin hiçbiri bu beklenmedik ve bir ölçüde de zoraki ikramı reddetmemiştir. Daha sonra sahte denek araştırma bittiğinde ondan kendisine bir iyilik yapmasını istemiş ve tanesi 25 cent olan özel bir araba çekiliş piyango biletlerinden, ne kadar isterse o kadar almasını rica etmiştir. En çok bilet satana 50 dolar verileceğini, kendisinin de bu ödülü almak istediğini söylemiştir. Denekler iki ile yedi arasında değişen sayıda bilet almışlardır.

İkinci deney ortamında her koşul sabit tutulmuş, sadece araştırma asistanı, gerçek deneğe herhangi bir ikramda bulunmamıştır. Kola ikramı alan deneklerin, bu ikramın yapılmadığı deney ortamına kıyasla iki katı daha fazla bilet aldıkları görülmüştür. Normal koşullarda karşı çıkılması muhtemel taleplerin, doğurduğu borçluluk duygusu nedeniyle "evet" denmesine yol açan büyük bir gücü olduğu fark edilmiş ve bu farklı biçimlerde sınanmıştır.

Regan, yukarda anlattığımız araştırmayı tekrarlamış ve deneklere, kendilerine ikramda bulunan kişiden ne kadar hoşlandıklarını bir derecelendirme ölçeğinde ölçmüş ve bunu satın alınan bilet sayısıyla karşılaştırmıştır. Tahmin edilebileceği gibi, araştırma asistanını seven denekler daha fazla bilet almışlardır. Ancak araştırmanın ilginç bulgusu, ikramda bulunan kişiyi sevmeyenlerin de hissettikleri borçluluk duygusu nedeniyle, sevenlere yakın sayıda bilet almış olmasıdır. Bu sonuç, "borçluluk duygusu"nun alım kararında veya itaat etmek konusunda, karşıdaki kişiyi sevimli bulmaktan daha etkili olduğunu ortaya koymuştur.

Savaş Esiri Kampından Dersler

Karşılıklılık ilkesinin yarattığı borçluluk duygusundan yararlanıldığı en çarpıcı uygulama hiç şüphesiz Kore Savaşı sırasında Komünist çin’in yönetiminde olan savaş esirleri kampında gerçekleşmiştir. Bu kamplar, Amerikan askeri tarihinde alışılmışın aksine, askerler arasında birliğin ve dayanışmanın en zayıf olduğu kamplar olarak bilinir. Daha sonra bu durum araştırıldığında, nedenlerden birinin, bir uygunsuzluğu haber veren askere, maddi değeri küçük, ancak esir kampı koşulları için yine de değerli birkaç bisküvi veya birkaç tane sigara gibi küçük hediyeler verilmesi olduğu görülmüştür. Hediyelerin özellikle küçük tutulmasının nedeni, küçük hediyeyi alan askerin, uygunsuzluğu bildirmeyi bir "ihbar" ve kendisini de arkadaşlarına ihanet eden "kalleş bir gammaz" olarak görmemesini sağlamasıdır. Bu durumda asker yaşadığı "bilişsel çelişki"yi: "Ben kampın düzenini koruyorum" diye aklileştirir (rasyonalize eder) ve zihinsel gerginliğini çözer. Büyük hediyeler "rüşvet" olarak algılanacağı için, kişinin kendi gözünde saygınlığını korumasını zorlaştırır.

Borçlandırma: Zorla veya Gönülsüz

Karşılıklılık ilkesi, sadece hoşumuza giden bir şeyi kabul ettiğimiz zaman değil, istemediğimiz ve beklemediğimiz bir hediye alsak da borçluluk duygusu ve güçlü bir karşılık ihtiyacı doğurur. örneğin, ABD’de bir Savaş Gazisi Derneği gönderdiği bağış toplama amaçlı mektuplarına %18 oranında karşılık alırken; mektup zarflarına kişisel adres etiketi gibi bir hediye koyduklarında bu oran % 35’e çıkmıştır. Kayıp korkusu olmadan ilk adımı atma cesaretini göstermek, bu duyguyu doğurmak için yeterlidir. Gerek bu örnekte, gerekse yazının başında anlattığımız kola örneğinde olduğu gibi, hediyeyi alanlar, aldıkları hediyenin tutarının çok üzerinde bir tutarda karşılıkta bulunmuşlardır. Bu örneklerde görüldüğü gibi, verileni almak mecburiyeti, kime borçlu olduğumuzu seçme şansını azaltır ve gücü karşı tarafa verir.

Yarı gönüllü borçlandırma kadın-erkek ilişkilerinde sıklıkla yaşanır. Sosyal bir ortamda bulunmak niyetiyle (veya hatırına) çok çekici bulmadığı bir erkeğin davetini kabul eden kadın, kendisine gösterilen ilgi ve cömertliğin karşılığını vermek zorunda hisseder ve rahatsızlık duyar. Bunun sonucunda da çok kere ilişkiyi başlangıçta hiç de niyetli olmadığı ölçüde geliştirmek mecburiyetinde kalabilir. Klinikte geçirdiğim yirmi yıl içinde bu konuda çok sayıda hikaye dinlediğimi hatırlıyorum.

"Lobi şirketleri" ve "PR şirketleri" politikacılara ve kamu görevlilerine verilen hediyeleri kabul edilebilir ve zarif bir şekilde sunmak konusunda uzmanlaşmıştır. Bu hediyeler önemli spor karşılaşması veya sanat etkinliklerinde özel locada misafir edilmek gibi reddedilmesi güç ve maddi değerden bağımsız olabilir. Ancak bunu önerenler, "herkesi etkileyen mecburiyet duygusunun gücünü" çok iyi bilirler.

Sonuç

"Karşılıklılık ilkesi" kaynağını insanın arkaik geçmişinden alır. Toplumsal uyumun bir parçası olarak genlerimize işlemiştir ve çok güçlüdür. Kamu görevlilerine ve politikacılara görevlerine başlarken, toplumsal planda "karşılıklılık ilkesi"nin önemi, etkisi ve sonuçlarının anlatılması, sonra da zaman içinde belirli aralıklarla hatırlatılması atılacak ilk adım olabilir. İkinci adım, Başbakanlık Etik Kurulu’nun hazırladığı rehber bir el kitabı olarak her düzeydeki kamu görevlisine verilmelidir. Daha sonraki adım, yılda bir haftayı "etik haftası" olarak ilan etmektir. Böyle bir haftada, medyada farklı alanlardan derlenen örnek vakalarla insanlara silik sınırlarda nasıl hareket edecekleri ve kararlarında rehber olacak ilkeler hatırlatılabilir. Bu konuda toplumda bir duyarlılık yaratılabilir. Kamu adına gücü elinde tutanlara Oscar Wilde’ın bir sözü ışık tutabilir. "Namus sanat gibidir, yere çizgi çizmeye benzer. Soru çizginin nereden geçtiğidir."

Bireysel planda ise önerimiz, size karşılıksız olarak verilen herhangi bir şeyi alırken iki kere düşünmeniz ve aldığınızın karşılığını vermek zorunda kaldığınızda pişman olma ihtimalinizin çok yüksek olduğunu unutmamanızdır.

Kaynaklar:

Ridley, M.: The Origins of Virtue: Human Instincts and the Evolution of Cooperation. New York: Penguin Books , 1997.
Regan, R. T. (1971). Effects of a favor on liking and compliance. Journal of Experimental Social Psychology, 7.
Stelfox, H. T. ve ark. (1998). Conflict of interest in the debate over calcium- channel antagonists. New England Journal of Medicine, 338.
George, W.H. ve ark. (1998). Perceptions of postdrinking female sexuality. Journal of Applied Social Psychology, 18.
 

  • Makaleyi Paylaş >
© BALTAS 2020 Tüm hakları saklıdır.