SEÇİLMİŞ YAZILAR

Ahlak Açısından Kötü Liderlik

Prof. Dr. Acar Baltaş

Liderlik hangi alanda olursa olsun, kurumların kaderinin belirleyicisidir. İyi liderlerde bulunması gereken birçok niteliğin kötü liderlerde de bulunduğunu görüyoruz. İyi liderlerde bulunması beklenen nitelikler arasında ilk akla gelen zekâ, sosyallik, insanları ikna etme, yüksek hayat enerjisi ve kararlılık gibi kişilik özellikleri, liderin iyiliğinin ya da kötülüğünün belirleyicisi değildir.

Tarih boyunca yaşanan iyi ve olumlu gelişmeler, liderlerin gücüne, aklına ve başarısına mal edilir. O zaman yaşanmış kötülükleri ve felaketleri de kötü liderliğe bağlamak gerekir. Kötü liderlik iki bağlamda ele alınabilir: Birincisi evrensel ahlaki ilkelerden yoksun liderlik, ikincisi ise yetersiz ve etkisiz liderlik olarak tanımlayabileceğimiz, beceriksiz liderliktir. Harvard Üniversitesi her yıl, dünyanın her yerindeki genç, yetişkin ve olgun her yaştaki katılımcılar için çeşitli sürelerden oluşan liderlik programları düzenlemekte ve bu yolla yüz milyonlarca dolarlık ciro yapmaktadır. 2000’li yıllarda Harvard Üniversitesi rektörlüğünü yapmış olan Joel M. Podolny, hedeflerinin ‘geleceğin yeni fikirlerini geliştirecek liderlerini eğitmek’ olduğunu söylemiştir. Harvard İşletme Okulu, eğitim alanların, dünya ekonomisine yön veren şirketlerin ve finans dünyasının önde gelen kuruluşlarının yöneticileri olmasıyla övünürdü. Harvard İşletme Okulu’nun kendisini bu özelliği ile tanıttığı göz önüne alınırsa, 2009 krizinin faturasının bir bölümünü Harvard İşletme Okulu’nun üstlenmesi gerektiğini savunanların haksız olmadığı söylenebilir.

Liderlik Literatürü

Üst düzey yöneticileri orta düzey yöneticilerden ayıran ölçümlenebilir özellikler, genel kanının aksine çok az sayıdadır. Bu özellikler, iş hakkında ve yönetim kademesinde daha fazla deneyim, kurum içi ilişkileri yönetmek konusundaki politik beceri ve rapor verilen kişileri hoşnut etmek konusundaki başarıdır.1 Oysa liderlik ve yönetim literatürüne bakıldığı zaman, üst düzey yöneticilerin (ve CEO’ların) saymakla bitmeyen ‘üstün meziyetleri’ vardır. Bu kimseler daha zeki, daha etkileyici ve parlak kişiler olarak tanımlanır. İleri görüşlülüklerine ve strateji geliştirme konusundaki başarılarına övgüler düzülür. Başarılı kabul edilen liderlerle ilgili çok sayıda kitap olmasına karşılık, kötü ve başarısız liderlikle ilgili literatür son derece sınırlıdır. Bu konuda bir başyapıt sayılabilecek Barbara Kellerman’ın Bad Leadership (Kötü Liderlik)2 kitabı konuya kavramsal bir yaklaşım getiriyor. Tarih içinde kötü liderlere resmi geçit yaptıran Simon Sebag Montefiore’nin kaleme aldığı Monsters (Canavarlar)3 da başarılı bir derlemedir.

İnsanlar İşlerinden Değil, Yöneticilerinden Ayrılır

Liderlik hakkında yazılan, sayısı her geçen gün daha da artan kitaplardan oluşan literatür, insanları eğiterek lider yapmanın mümkün olduğunu söylemektedir. O zaman akla, liderlik konusunda bu kadar çok kaynak, işe yaradığı iddia edilen bu denli yol ve yöntem varken; neden her gün iş, politika, spor platformlarında kötü liderlikle yüz yüze yaşıyor, yazılı ve görsel medyada bunun yürek burkan örneklerini görüyoruz, sorusu geliyor. Liderliğin iki boyutu üzerinde düşünmek konuyu anlamayı kolaylaştırır. Birinci boyut alınan sonuçlar ve bu sonuçları sağlayan işle ilgili yetkinliklerdir. İkinci boyut ise niyet ve bütünlük boyutudur. Bu da insanlara karşı tutumu ve ahlaki standartlardır. Bunu bir ağaca benzetirsek yeterlilik dalları, karakter de kökü temsil eder. Hemen bütün liderlik gelişim programları yöneticilerin sonuç almak için yeterliliklerini geliştirmeye çalışır, kimse işin karakter boyutu ile ilgilenmeyi göze alamaz. Birçok araştırma iş hayatında çalışanların kurumlarına daha az güvendiklerini ve yaşadıkları doyumsuzluk nedeniyle yaptıkları işle duygusal bağlarının zayıfladığını veya olmadığını ortaya koyuyor. Örneğin; bir araştırma küçük iş sahiplerinin yüzde 48’inin ihtiyaç duydukları pozisyonlar için yeterli nitelikte aday başvurusu almadıklarını gösteriyor. Her üç iş sahibinden biri iş terki oranlarının yüksekliğinden şikâyetçidir.4 Her türlü iş için çalışanlarının gönülsüz çalışması veya onları kaybetmek ciddi bir maliyet faktörüdür. Çalışanların yaşadığı iş doyumsuzluğunun ve iş terkinin arkasındaki en büyük neden kötü yönetim ve kötü yöneticilerdir. Bu noktada herkesin bildiği bir gerçeği hatırlatmak yararlıdır: İnsanlar işlerinden değil, yöneticilerinden ayrılır.

İştah aşırıya kaçtığında zarar verir

Konuya nitelik açısından baktığımızda iyi liderlerde bulunması gereken birçok niteliğin kötü liderlerde de bulunduğunu görüyoruz. İyi liderlerde bulunması beklenen nitelikler arasında ilk akla gelen zekâ, sosyallik, insanları ikna etme, yüksek hayat enerjisi ve kararlılık gibi kişilik özellikleri, liderin iyiliğinin ya da kötülüğünün belirleyicisi değildir. İyi/kötü liderlik hakkında kişilikten çok değerler bazı ipuçları veriyor. Örneğin; hırs (ambition), başarı yönelimi olarak ele alındığında, bir liderde bulunması gereken önemli bir özelliktir. Ancak açgözlülük, sahip olduklarıyla yetinmemek ve onları riske atarak daha fazlasına yönelmek, nerede duracağını bilmemek, değer sistemini temsil eden karaktere ait bir özelliktir. Açgözlü liderler kendilerine atfettikleri niteliklerle, daha fazlasına hakları olduğuna inanırlar.

Hangi konuda olursa olsun, iştah aşırıya kaçtığında, kişiye zarar verir. Eğer bu kişi, hangi alanda olursa olsun, liderlik makamını işgal ediyorsa bu zarar kişisel olmaktan çıkar, temsil ettiklerini de felakete sürükler. Daha fazla kazanmak konusundaki açgözlülük, 2008 yılında başlayıp, 2009 yılında dünya ekonomisini altüst eden krizin de nedenidir. Aşırı iyimserlik ve yüksek risk iştahı, dünyanın akıl sorduğu ekonomistlerin ve şirketlerinin başarılarını kendilerine mal eden çok sayıda CEO’nun mesleki yaşamlarına darbe vurmuştur. Bu kriz meydana gelmeseydi, ABD’nin en saygın yatırım danışmanlarından olan ve müşterilerinin 60 milyar doların buharlaştıran Madoff da hâlâ saygınlığını koruyor, yatırım konusunda tavsiyelerde bulunmaya devam ediyor olacaktı. Dünyadaki en büyük kurumsal yolsuzluğun tescil edildiği Enron, 2000 yılında kadar 10 yıl süreyle, ABD’nin en saygın medya kuruluşlarının çok sayıda istisnai başarı, istisnai liderlik, olağanüstü yaratıcılık gibi ödüllerine mazhar olmuş, Fortune tarafından altı yıl süreyle arka arkaya en ‘inovatif’ şirket seçilmiştir. İtibarlı bir akademisyen olan Garry Hammel, ‘Leading Revolution’ kitabında bu şirketin harika çocuklarından biri olan Jeffrey Skilling’i merkeze koyarak şirkete ve yöneticiye güzellemeler yağdırmıştır. Bu örnekler sadece ABD’ye özgü değildir. Türkiye’de de, dünya bankacılık literatürüne geçen sahtekarlıklarla büyüttüğü servetleriyle yetinmeyen ailenin önde gelen üyesi, finansal gücün ötesinde politik güce de sahip olmak isteyince, elindekileri ve itibarını kaybederek ülkeden ayrılmak durumunda kalmıştı.

Sonuç

Liderlik hangi alanda olursa olsun kurumların kaderinin belirleyicisidir. Liderlik pozisyonuna gelenlerin en büyük sorunlarından biri, kendilerini olduklarından daha yetenekli ve zeki olarak görmeye başlamalarıdır. Ukala, kibirli ve hatalı olmak öldürücü bir bileşimdir. Felakete sürüklenen ülkeler, şirketler, spor kulüpleri bu özelliklere sahip liderlerin eseridir.

Kaynaklar:

  1. Hogan, R. Kişilik Kurumların Kaderi, Remzi Kitabevi, 2009.
  2. Kellerman, B. Bad Leadership (2004) Harvard Business School Publ., 2004.
  3. Montefiore, S. S., Monsters, Quarcas Publ., 2008.
  4. Ross, R., Sanger, M.: Global Benchmarking High Potentials. Presentation at ATD Meeting SU215, Denver, 2016.
  • Makaleyi Paylaş >
© BALTAS 2020 Tüm hakları saklıdır.