Futbolda Prim Yoluyla Motivasyon



Ekim ayının ilk günlerinde Türkiye’nin gündemini işgal edecek konulardan biri, 2018 Dünya Kupası’na katılım için sonucu belirleyecek İzlanda ve Finlandiya maçları olacaktır. Bu maçlardan ilki İzlanda ile oynanacaktır. İzlanda gücünü geçen yıllarda katıldığı turnuvada ve oynadığı üç maçın ikisinde sağladığı üstünlükle Türk Milli Takımı’na kanıtladığı için bu maç özel önem taşımaktadır.

Ödül çözüm değildir!

Motivasyon kelimesi Latince hareket (movere) ve duygu (emotion) kelimelerinden gelir. Böylece bir kişinin gayretinin yönü ve yoğunluğunun derecesini belirleyen “motivasyon” kavramı ortaya çıkmıştır. Futbol dünyasında oyuncuları harekete geçirmek ve büyük maçlardan önce gayretlerinin yoğunluğunu artırmak için yöneticiler, prim adı altında teşviklerini artırırlar.

Öncelikle insan psikolojisi açısından iki kavrama açıklık getirmek gerekir. Ödül yönelme davranışı, ceza da kaçınma davranışı doğurur. İnsanlar başarıya kaçınarak değil, yönelerek ulaşırlar. Ancak ceza ve ödül büyük çoğunluğun sandığı gibi, bir terazinin iki kefesi değildir. Ceza, ölçülü ve uygun tarzda kullanıldığı takdirde istenmeyen davranışları ortadan kaldırmak için yararlı olabilir.

Örneğin oyuncalara yenilgide para cezası verilmesi veya mafya özentisi bir başkanın, “Maçı kaybederseniz dayak var” demesi istenen sonucu doğurmaz. Ancak antrenmana geç gelen, tatilden zamanında dönmeyen, sarı veya kırmızı kart gören oyunculara gelirleriyle orantılı bir para cezası verilmesi ve bunun da sözleşmelerinde belirtilmesi “ölçülü ve uygun ceza” tanımıyla örtüşür.

Futbolumuzun gerçeği

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) varlığını A Milli Futbol Takımı’nın alacağı sonuçlar ve hakemlerin performansına bağlamış durumdadır. Ancak TFF’nin ülkemiz futbolunu uluslararası arenada üst düzeyde mücadele eden bir konuma çıkartacak bilimsel yaklaşımı ve sistemli çalışması yoktur. Sözün ötesine geçen böyle bir yaklaşım olmuş olsaydı, bugün sahalarda alt yapıdan parlayan yıldızları izlerdik. Hakemlerin performansının uluslararası düzeyin altında kalmasının nedenleri ayrı bir yazının konusudur. Bu yazıda Milli Takım’ın alacağı ve başarı ölçütü sayılan sonuçlar konusunda, TFF’nin şimdiye kadar faydalandığı ve başta büyük kulüplerimiz olmak üzere futbol yöneticilerinin en sık başvurduğu prim yoluyla ödüllendirmenin sonuçları üzerinde durmak istiyorum.

Futbolda prim yoluyla teşvik konusunda yapılan en önemli hatalardan biri, büyük ve önemli maçlarda maddi ödülün yükseltilmesidir. Daha vahimi maç günü yaklaştıkça, yöneticilerin kendi artan kişisel kaygıları nedeniyle, daha önceden belirlenmiş olan primi katlayarak yükseltmeleridir. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, son perdesi yakın zamanda kapanan ve takımın teknik direktörü ile kaptanını karşı karşıya getiren prim tartışmasıdır. Oyunculara turnuva öncesi vaat edilen 150 bin avroluk prim, iki maç kala Federasyon Başkanı tarafından, “bu maçların kazanılması durumunda 500 bin avroya” çıkartılmıştır. Bu durum oyuncuların kafasında iki sorunun doğmasına neden olmuştur. Birincisi, ödülün 150 artı 500 bin olması gerekmez mi? İkincisi, son iki maçta oynamayan ancak takıma katkı veren diğerlerinin de bundan pay almaması haksızlık değil mi? Daha önce de, kazanılmış bir maçın heyecanıyla soyunma odasında ayaküstü yapılmış bir jeep vaadi önemli kırgınlıklara neden olmuştu.

Misyonla yönetmek

Maddi teşvik yoluyla motivasyonu artırmak belirli işlerde mümkündür: İlginç olmayan, yapanın yaratıcılığını ve zihinsel katkısını gerektirmeyen, tekrara dayalı işlerde (düğme dikmek, vida sıkmak vb.) dış ödüller performansı geliştirir. Buna karşılık futbol gibi teknik motor becerinin ve zihinsel odaklanmanın büyük önem taşıdığı işlerde, maddi ödüller beklenenin tam aksi yönünde sonuç verir ve performansı düşürür.

Yaratıcılık ve zihinsel odaklanma gerektiren işlerde esas motivasyon kaynağı “anlam duygusu”dur. Ayrıca ödülün büyüklüğü kural dışı (doping) veya sportmenlik dışı (hakemi aldatma) gibi yollara sapmaya neden olur. Bu nedenle bugün iş hayatında da çağdaş yönetim anlayışına sahip iş liderlerinin birlikte çalıştığı kişileri kontrol ve emir yoluyla değil; misyon ve anlam duygusuyla yönetmeleri beklenmektedir.

Derbi galibiyetine özel prim yanlıştır

Futbol hayatını düzenli olarak milli takımda oynayarak geçirmiş, fakat hiç şampiyonluk yaşamamış futbolcularla birlikte bulundum. Sağlıklı bir futbolcu önemli bir derbiye veya milli maça hazırlık döneminde başarılı olmak için yeterli ve optimal fizyolojik gerilime, dolayısıyla psikolojik motivasyona sahiptir. Her düzeyde futbolcu için bir milli maçı veya derbi maçını kazanmak unutulmaz bir anıdır. Öte yandan vaat edilen para daha gelmeden zihinde harcanır ve oyuncunun odağını bozar. Önemli bir derbi veya milli maç galibiyetini yüksek bir primle ödüllendirmeye çalışmak, fizyolojik gerilimi yükseltir ve başarı için gerekli olan optimal düzeyin üzerine çıkartır. Örneğin ezeli rakibini uzun yıllardır sahasında yenemeyen büyük bir takımın, yine sahasında oynanacak derbi maçında bunu başarmasının parasal karşılığı ne olabilir? Böyle bir maç öncesinde galibiyete özel prim vaat etmenin hiçbir yararı yoktur. Tam tersine primi iptal etmek ve galibiyet halinde takım resmini poster yaparak veya tişörte basarak taraftara bir sonraki maçta dağıtmak çok daha etkili bir motivasyon yoludur.

Galibiyet primi futbolun kabul edilmiş bir parçasıdır. Bunun için sezon veya turnuva öncesinde belirlenen plana sadık kalmak yeterlidir. Belirlenen prim tutarlarının büyük olmaması gerekir. Türkiye’den çok daha zengin ülkelerin, önemli başarılar için çok daha alçak gönüllü ödüller vermelerinin nedeni, yukarıda anlatılan bilimsel gerçekleri bilmeleri veya bilenlere danışmalarıdır. Başarılı yöneticiler oyuncularını parayla değil, anlam duygusuyla motive ederler.

Ödül kimin cebinden çıkıyor?

Peki yöneticiler neden bu yolu seçer? İnsanları harekete geçiren değerleridir. Her yönetici kendi motivasyon ögesini evrensel ve herkes için geçerli kabul ederek aynı ögeyle insanları motive etmeye çalışır. Futbolu yöneten yöneticilerin çok büyük çoğunluğunun hayattaki en önemli değeri paradır. Bu nedenle yönetici, kendisini memnun edecek ve “başarılı yönetici” olarak görülmesini sağlayacak sonucu almak için galibiyet primini artırmayı tek yol olarak görür. Futbol yöneticilerinin başarı için ödülü artırmasının önemli bir nedeni de, ödülün kendi ceplerinden çıkmayıp başkaları tarafından ödenecek olmasıdır. Böylece yetki sahibi yönetici, önemli başarının verdiği mutlulukla soyunma odasına girdiğinde, bazı elebaşı oyuncuların yarattığı coşku karşısında “Ağanın eli tutulmaz” edasıyla toplumda rahatsızlık yaratacak ödüller vadeder.

TFF’nin yüksek miktardaki ödülleri savunurken kullandığı gerekçe, maddi kaynağın vergilerden değil, federasyonun kendi etkinliklerinden yaratıldığı yönündedir. TFF’nin esas görevi ülkede futbolun alt yapısına daha çok yatırım yapılması ve sadece erkeklerin değil, kadınların da uluslararası düzeyde rekabet edebilmesini sağlamaktır. Bu nedenle TFF kaynağını, vergi vermeme imtiyazına sahip, para içinde yüzen profesyonel oyunculara dağil, hocalardan başlayarak futbolun alt yapısına, gençlere ve çocuklara yönlendirmelidir.

Sonuç

Futbolcu mesleğini profesyonel olarak yapan, Milli Takım’da oynamak için riske giren ve özel hayatından fedakârlıkta bulunan bir kişi olduğu için, maddi ödüllendirmeyi savunanlar vardır. Bu görüşte olanların şu iki gerçeği göz önünde bulundurmaları gerekir. Birincisi, Milli Takım’da oynamak bir futbolcunun futbol piyasasındaki değerini yükseltir. Bu önemli bir ödüldür. Avrupa veya Dünya Şampiyonası gibi önemli bir şampiyonaya katılmak ve uluslararası futbolun vitrinine çıkmak, her futbolcu için unutulmaz ve değerine paha biçilemez bir yaşantıdır. Bu primden daha büyük bir ödüldür. Bu nedenle oyuncuları maddi ödüllere değil, onun ötesindeki manevi ödüllere odaklamak bir anlayış ve beceri işidir. Çağdaş yöneticilerden de beklenen bu beceriyi göstermeleridir.

 

Prof. Dr. Acar Baltaş
  • Makaleyi Paylaş >
© BALTAS 2020 Tüm hakları saklıdır.